11 May 2011

Bir gün herkes...Ama...



        Evlerden Taşınan Yastıklar ve Ambulans Uçaklar
          Kırk yıl ülkeye, kamuya hizmet etmiş kanser hastalarının fenalaştıklarında gittikleri acil servisten yatak yok diye yüz geri edildikleri bir ülkede yaşıyoruz. Onkoloji servisine yatmak için bekledikleri sıranın gelmesi için hatırlı yakınların devreye sokulduğu hastanelerimiz var. Örneğin Uludağ Üniversitesi’nde koridorlarda ellerinde yastıklarla dolaşan insanlar görürseniz, şaşırmayın. Bunlar yatan hastaları ikinci bir yastık istediklerinde verilmediğinden evlerden taşınan yastıklardır.
                                                                             ****
          Bu anlamda hastanelere işiniz düşmüş ve canınız da sıkkınken, izlediğiniz televizyon haberleri canınızı iyice bir sıkabilir.
          “Özel hastanede tedavisi tamamlanan İbrahim Tatlıses yanında doktorları olmak üzere Sağlık Bakanlığı’nın tahsis ettiği ambulans uçakla Almanya’ya hareket ediyor. Vücudunun bir yarısındaki felç için Hamburg’ta özel bir klinikte fizyoterapi-rehabilitasyon görecek olan sanatçının yakınları ise ilerleyen saatlerde tarifeli uçakla Almanya’ya uçacaklar.”
          Kuşkusuz herkesin en iyi tedavi olanaklarına sahip olma hakkı vardır. Şarkıcı Tatlıses gibi imkanı olanların bu olanaklarını sonuna kadar kullanmaları da en doğal haklarıdır. Ülkenin en donanımlı özel hastanelerinde yatmak haklarıdır. O hastaneler zaten o hastalar için vardır. Devletin olanaklarıyla Almanyadaki bir hastaneye taşınma hakkı da vardır, heralde. Nihayet o da bu ülkenin bir vatandaşıdır, değil mi?
          Ancak bu magazinleşen vakanın topluma yansıyan kısmında insanları rahatsız eden ayrıntılar vardır.
                                                                                 ****
          Tatlıses’in oğlu Ahmet Tatlı’nın gazetelere yaptığı açıklama şöyle: “Tedavi için Almanya’ya gideceğiz. İbrahim Bey hangisini isterse oraya gideceğiz. İnsan kolundan bile vurulunca fizik tedavi için oralara gidiyor. İnanılmaz tesisler kurmuşlar. Dünyanın en iyi suları, uzay teknikleri vs. Atıyorum bir yerde 6 ayda iyi olacaksan orada 20 günde iyi oluyorsun. Doktorlarımızın da isteği babamın Almanya’daki tesislerde fizik tedavi görmesi. Burada bir odanın içinde yapılan tedavi orada koskocaman bir tesiste olacak. İçinde su odaları, hava boşluğu odaları var.”
          Gazete haberi devletin Tatlıses’i korumak için Almanya’ya polis göndereceği haberiyle devam ediyor… “Koruma Şube Müdürlüğü, iki polis memurunu Tatlıse’e koruma olarak atadı. Polislerden biri iki gün önce İbrahim Tatlıses’in tedavi göreceği hastaneye giderek keşif yaptı. Fakat polis memurunun Almanya’da silahıyla görev yapmasına izin verilmedi. Polis memurunun silahlı görev yapabilmesi için iki ülke arasında diplomatik temaslar başladı. Diğer koruması da Tatlıses ile birlikte Almanya’da olacak. Oğlu İdo ise vize sınavları nedeniyle babasının ilk günlerinde yanında olamayacağını ilerleyen günlerde gideceğini açıkladı.”
          Türkiye de herhangi bir kamu hastanesinin bahçesinde yakınlarını beklerken göz attığı gazete de bunları okuyan bir yurttaş ne düşünür acaba?

                                                                                                      Engelliler Sitesi 25.03.2011

Hainlik müessesesi


          Kim Korkar Hain Kurttan?

          Mart’ın son haftasında Strasbourg’da yapılan “Fransa Açık Yüzme Yarışmaları” sırasında Fransız yetkililere ulaşan bir e-posta Türk yüzücülerin dopingli olduğu ihbarını yapıyor. Fransız yüzme federasyonu yetkilileri “derya.buyukuncu@hotmail.com” adresinden gelen postayı Türk yetkililere göstererek yüzücülerin doping testine tabi tutulmalarını istiyorlar. Ve kıyamet kopuyor. İddiaya göre ihbarı yapan adres milli yüzücü Derya Büyükuncu’ya aitti.
 
         Yüzme Federasyonu Başkanı Ahmet Bozdoğan “Teknik çalışmalar sonucunda mektubu gönderenin Derya olduğunu tespit edersek savcılığa suç duyurusunda bulunacağız. Bu vatan hainliğidir” Diyor. Gençlik ve Spor Genel Müdürü Yunus Akgül de “Eğer doğruysa bu vatan hainliğidir” diye destekliyor.
 
         Adı Türk yüzme sporuyla neredeyse özdeşleşmiş, beş yaz olimpiyatında ülkeyi temsil etmiş olan milli sporcu Derya Büyükuncu “vatan hainliği” ithamıyla yüz yüze kalıveriyor.
                                                                       
          Futbolsever Türk halkı Büyükuncu’yu ne yazık ki sporculuğundan ziyade katıldığı popüler yarışmalarla tanıdı. Milli yüzücü “Yok Böyle Dans” adlı yarışma programına katılma uğruna Dünya Şampiyonasında yarışmayınca federasyonun tepkisini çekti. Yetmedi…Türkiye Şampiyonası’na katılmadığı için de sporcusu olduğu Galatasaray Kulübüyle ilişkisi kesildi.
           Ne var ki bu gelişmeler Büyükuncu’nun pek umrunda olmadı. Şu günlerde “Survivor” adlı bir başka şov programında performans sergiliyor. Milli sporcunun kendisine yüzme dışında bir kulvar seçmesi tercih meselesidir.
 
          Ama bir olay vesile edilerek “vatana ihanetle” suçlanması, bambaşka bir şeydir!
Söylenenler doğru bile olsa, yirmi yıldan fazladır milli takımda yarışan bir sporcunun “dopingi ihbar etti” diye hain ilan edilmesi en hafifinden acımasızlıktır. Daha korkuncu ise sergilenen mantıktır. Bu anlayışla örneğin Türk doping kontrol görevlilerinin potansiyel hainler olarak damgalanmaları bile mümkündür. Öyle ya, kontrollerinde Türk sporcularda doping çıksa, göz yummakla vatan hainliği arasında bir tercihte bulunmaları gerekecektir.
 
          Ülkemizde doping kullanımının yaygınlığı nedeniyle 2005-2007 yıllarında halter ve vücut geliştirme federasyonun faaliyetlerinin uluslararası kuruluşlarca durdurulduğunu unutmayalım. Üstelik Türk sporuna sürülen bu kara lekenin sorumluluğunu hiçbir resmi makam üstlenmemiş, kimse hesap vermemiş, ihanetle bile suçlanmamıştır.
 
         Diyelim, Büyükuncu ya da bir başka Türk; Fransa’daki sporcular dopingli diye “ihbar” etti. Kim korkar “hain” kurttan? Ne olur? Ülke sporu zarar mı görür. Yooo… Kontroller yapılır ve durum açıklığa kavuşur. Sporcular temiz ise ihbarcının yaptığı terbiyesizlik, hayasızlık ortaya çıkar. Doping yapan var ise de bildirene “aferin” demek düşer. O kadar.
 
          Ama daha ortada ne olduğu belli olmayan bir vaka varken; onlarca yıl yüzme branşını sürüklemiş milli bir sporcuyu kolayca “vatan haini” saymak hakikaten ne vicdana ne izana sığmıyor.

                               Bursa Meydan Gazetesi 21.04.2011