26 Şub 2014

ÖNCE KİTAPLAR BOZULDU


       Ekmeklerden Önce, Kitaplar Bozuldu 

             İnsanlığın ortak değer yargıları vardır.
            Çalmayacaksın, yalan söylemeyeceksin, öldürmeyeceksin, rüşvet almayacaksın, cinsel ahlak sahibi olacaksın, dürüst ticaret yapacaksın, çocukları esirgeyeceksin, yaşlılara saygı göstereceksin, zayıfları koruyacaksın, adaletsizliğin karşısında susmayacaksın, yoksulları gözeteceksin, gıybet etmeyeceksin,  temiz olacaksın, doğayı koruyacaksın, hayvanlara eziyet etmeyeceksin, kumpas kurmayacaksın, işini iyi yapacaksın, sosyal sorumluluk sahibi olacaksın… İnsanlığa faydalı olacaksın!
            Şinto dinine inanan Japon, Katolik İtalyan, Ortodoks Rus, Yunan, ineğe tapan Hintli, Pagan, Afrikalı, Yahudi, Müslüman; inanan, inanmayan bütün insanlar için bu değerler kuşkusuz bir anlam ifade eder.
                                       ****
            Fakat yazık ki, son yıllarda ülkemizde dini hassasiyetler artmış gibi görünmesine karşın, insani değerlerde ciddi bir erozyon gözlenmektedir.
           Aslında her şey Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2005 yılında ilköğretim öğrencileri için “100 Temel Eser” listesini ilan etmesi ile başladı, diyebiliriz.
           İçinde klasik dünya edebiyatından eserler vardı.
           Beklendiği gibi, dini söylem ve eyleme sahip yayınevleri, matbaalarını şakır şakır çalıştırarak “100 temel eseri setini” takır takır piyasaya arz ediverdiler.
            Ama ne arz etmek!

            İ.Ü Edebiyat Fakültesi Almanca Mütercim Tercümanlık Bölümünden İnanç Bakkalbaşı, Demet Aytekin ve Galatasaray Üniversitesi Araştırma Görevlisi Şilan Evirgen'in tespitlerine göre bu yayınevleri klasik eserlerde inanılmaz tahrifatlar yaptı: Pinokyo, her lafa “Allah rızası için” diye başlıyordu. Anton Çehov hikâyelerinin kahramanı Meliton Allah korkusuyla imana gelmişti. Oscar Wilde’nin Mutlu Prens’inde kâfirler “hayırlı sabahlar” diye selamlaşıyor; Alman yazar Jonanna Sypri'nin çocuk klasiği Heidi’de arkadaşı Peter, sürekli dua eden bir çocuğa dönüşüyordu. Robinson Crusoe ahret inancına sahip bir mümin oluvermişti.
            Bu kesmemiş bir de İslami öğütlere girişilmişti. Örneğin masal kitabı Pinokyo’nun önsözünde cansız tahtadan yapılmış kuklanın gerçek hayatta asla canlanamayacağı, ruhun ancak Allah tarafından üfleneceği ciddiyetle açıklanıyordu.
            ****
            İnsanların ortak değer yargıları vardır.
            Hem kâfir dediğin insanların ürettiği klasik eserlere telif ödemeyip üzerinden kolay para kazanacaksın. Hem de el âlemin göz nuru eserlerini arsızca tahrif edeceksin. O kazanılan para da sana helal olacak! Üstelik sen herkesten dindar, herkesten namuslu, cennetlik olacaksın; senin dışındaki herkes de ahlaksız, Allahsız, cehennemlik…
            Eskiden toplumdaki yozlaşmayı anlatmak için “önce ekmekler bozuldu” denirdi. Şimdi bugünkü şu pespaye tabloyu anlatacak söz bulmak zor.
            Ama evet, “ekmeklerden önce kitaplar bozuldu” hakikaten…
 
 
                                       BURSA DA MEYDAN  26 Şubat 2014

18 Şub 2014

BALİBEY'E AVM MERDİVENİ


                   Tarihe, AVM Merdiveni

            Tarihi mekânların kendilerine has bir büyüsü vardır. Bunu sağlayan şey o yapının ne kadar eski olduğundan çok, çevresiyle oluşturduğu atmosferdir.

            Kapalıçarşı’ya alışverişe gelen insanların barınması için yapılmış, 15. Yüzyıla ait Balibey Han’a bir bakın! Artık restorasyondan mı, uygunsuz metalik aksamdan mı, nedense sanki tarihi yapı görüntülü bir modern zaman çarşısı havasındadır.
            Haydi, biz yine “burası önceden mezbelelikti, kötü mü oldu bu hali yani” deyip, susanlardan olalım.
            Fakat şu günlerde Balibey merdivenlerinin yanı başında hummalı bir inşaat faaliyeti var. Tarihi doku arasında kalmış bir gıdım yeşil alan iş makineleri marifetiyle enikonu örseleniyor. Nedir, diye bakınanlar için büyük boy afişler asılmış: “yürüyen merdiven yapacağız ” diyorlar.
            Haydi, biz yine “belediye çalışıyor” deyip, susanlardan olalım. Ama vicdanlar susak değil ki! Muhtemelen Balibey Han kurulduğundan beri kullanılan mevcut merdivenin yanına yeşil alanı ve tarihi örseleyerek bir AVM merdiveni yapmak neye lazım, diye düşünüyor insan…
            Arkada ecdat yadigârı kale surları, yan tarafta atalarımızın atlarını bağlayıp yiğit gövdelerini dinlendirdikleri tarihi han yer alacak ve biz şuncacık basamağı çıkmaktan aciz sayılacağız. Oldu mu şimdi bu?    
                                                                 
             Peki, yeşili, tarihi, sağlığı zedeleyen bu AVM merdiveni ne adına yapılıyor?
            Herhalde tarihi atmosferi balon yerine koyup, iğne batırmak adına yapılmıyor. O alanda kalan bir avuç yeşilliğin yok edilmesi de amaç değildir. Acaba birinci derece arkeolojik sit alanında koskoca iş makinesiyle çalışmanın dayanılmaz keyfi için mi yapılıyor? Yoksa sağlıklı yaşam için spor yapın, yürüyün, koşun diyen devlet politikasını boşa çıkarmak adına mı yapılıyor?                                                                   

            Tarihiyle, yeşiliyle, havasıyla, suyuyla Bursa, hepimizin sevgili şehridir.
            İlle bir merdiven yapılacaksa, şartsa; mevcut merdiveni restore etmek evladır. Tarihi hava verilmiş daha geniş bir merdiven yakışır, oraya… Daha çok insan yürür, merdivenin bir kenarında sokak çalgıcılarına yer açılır, gez göz arpacık fotoğraf çektirir insanlar, bir basamağa ilişerek dinlenir,  sırtını tarihe veren kimi hülyalılar da aşağıda akıp giden âlemi seyreyler. Fena mı olur?

            Ha, AVM merdivenini yapacağız, kararlıyız; istemeyen binmesin kardeşim, derseniz bak, üstümüze alınmayız. O yürüyen merdivene herkes gibi aklı tembel, vicdanı tembel, ruhu tembel, kendi tembel bir şekilde şahane bineriz, bilesiniz…
            Ama…
 
                                     BURSA DA MEYDAN 20 Şubat 2014

11 Şub 2014

BUZLAR ÇÖZÜLMEDEN


                             Buzlar Çözülmeden

            Öğretmen, esnaf, işçi gibi mesleklerden insanlar “Buzlar Çözülmeden” adlı tiyatro eserini kotarmak üzere bir araya gelmişlerdi. Mesai sonrası buluşup, büyük bir ciddiyetle yaptıkları okuma provaları, bazen kontrolsüz gülüşmelerle tavsıyordu. 
            Yıl 1969, yer Bozüyük… Rahmetli babam Nurettin Kanbir, daha 34 yaşında; eserdeki olumsuz karakterlerden biri olan Hacı Murat’ı oynayacak. Biz birkaç çocuk kenarda oturmuş, tiyatro tekstinin okuma provalarını izliyoruz.  Çocuk aklıyla o hinoğluhin hacı rolünü babamıza yakıştıramasak da; “Afet” rolünü (kadın oyuncu bulunamamış) bir erkeğin oynayacağını fark ederek, o gülüşmelere biz de katılıyoruz.
            Neden sonra oyun sahneleniyor. Salon dolup, taşıyor. Eminiz ki birçok insan ilk defa bir tiyatro oyunu izliyor.
            Tiyatro eserinin başkahramanı, halkın çıkarı için kasabadaki ağalara, karaborsacılara savaş açan dürüst bir kaymakam! Ama halk düşmanları çıkarlarını korumak için her yolu deniyor. Oyunun ivme kazandığı nokta, Deli Çavuş’un kaymakam sanılarak vurulduğu sahne… Herkes irkiliyor! Patlayan o silah sesini aslında ömrümüz boyunca defalarca duyacağımızın bilincinde değiliz, henüz…
            Ama bu oyunun sahnelenmesinden sonra gelecek, 12 Mart 1970 askeri darbesi ile o silah sesleri babalarımıza yöneldi. Sonra 12 Eylül 1980 darbesi ile onların çocuklarının, bizlerin kulaklarında çınladı, deli kaymakamı hedef alan o silah sesleri…
            Cuntacı faşist generallerin marifetiyle insanların hayatları söndürüldü. İşkencelerden geçirilerek, öldürülerek, aşağılanarak bedel ödeyenlerin başına gelenler hak hukuk peşinde koşmaya yeltenenlere örnek olsun, istendi. Halk korkutulup, susturuldu.
            Meydan sürü geleneğinin ideolojilerine kaldı. Topluma, koyunluğun erdemi ve kurdun kıyıcılığı en muteber değer yargısı olarak sunuldu. Ama pek tutmadı! Anadolu’nun delisi hep olmuştur çünkü, adına yiğit dedikleri…

                 
T.C Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu / Buzlar Çözülmeden     
                                                      
            Cevat Fehmi Başkut’un klasikleşmiş tiyatro eseri Buzlar Çözülmeden, yayınlandığı 1965 yılından günümüze kadar birçok toplulukça oynandı, filmi yapıldı.
            T.C Bursa Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun sezon oyunu olarak seçtiği bu oyun, Tayyare Kültür Merkezi’nde sahneleniyor ve başarılı oyuncu kadrosuyla dikkat çekiyor. Bununla beraber aşırı yüksek fon müziği sesi makul bir seviyeye çekilir ve kar yağışı sahnesinde pamuklar balya balya değil de, lapa lapa şeklinde atılırsa çok daha iyi olacaktır. Ve tabi, gözlerden kaçmıyor! Olumsuz “Hacı Murat Ağa” karakterinden “hacı” sıfatını kaldırılıp “Murat Ağa’ya” dönüştürmek de manidardır, yani…
            Onun dışında, oyun hakikaten güzel kotarılmış!
            Eser, 13-14-15 Şubat tarihlerinde sahnelenmeye devam edecek.
            Bilet fiyatları ise sudan ucuz: tam 5TL, öğrenci 3TL. dır.
            Hiç olmazsa seyredin, deriz.
 
                 BURSA DA MEYDAN  13 Şubat 2014 Perşembe

6 Şub 2014

ULUDAĞ'IN GÜNÜBİRLİKÇİLERİ


                               Uludağ’ın Günübirlikçileri

         Gazetelerin yazdığına göre otelciler Uludağ’da günübirlikçi istemiyor-muş.
         Bu günübirlikçi de neyin nesi, diyebilirsiniz.
        Günübirlikçi, gecesi 200-400 TL arası olan otellerde kalamayanlara, kafeteryalarda bir bardak Allahın çayına 10-20TL arası hesabı çok bulup içemeyenlere, 100TL ye kayak kiralayamayan ve kayak hocasına bir saat ders ücreti olarak 150 TL veremeyenlere denir.
 
         Otelcilerin tam para kazanacağı o “mübarek hafta sonu” günübirlikçi araçları dağ yolunda 6 km.lik bir keyif konvoyu oluşturuverir. Kendini dağın sahibi sananlar saçını başını yolar ama pek faydası olmaz. Dağ babalarının malı değildir, bunu bilirler. Kızıp, köpürürler; gazetelere, “bu kopuklar yüzünden para kazanamıyoruz” diyemedikleri
için de “gak-guk” eder dururlar.

            Gazetelere bakılırsa, bir otelci şöyle buyurmuş: "Dünyanın hiç bir ülkesinde kayak merkezlerinde böyle görüntüler olmaz. Pistlerde kayak yapan insanlar, düşüp yaralanma tehlikesi geçiriyorlar… Bir stadyumda futbol maçı oynanırken, sahanın içerisinde veya kenarında et mangal yapılır mı? "
            Evet, bu vatan evlatları 1900 m. rakımda mangal da yakar, davul- zurna ile halay da çeker, rakıyı kafaya da diker, hatıra fotoğrafı da çektirir, kıçları altına koydukları naylon torbalarla şahane bir şekilde kayar da, kardeşim.
            Günübirlikçi dediğin kişi yaşamın gerillasıdır vesselam, dağın keyfini çıkarmak için günlük vur-kaç yapar.
            Üstelik otel sahiplerinin pist diye tanımladıkları yere koskoca otellerin sorumsuzca kondurulduğunu da bilir. Ve örnek bir kişinin üslubuna atfen sorar: Ulan, kayak pistlerinin üstüne koskoca otelleri kondurmuşsunuz biz bir gün mangal yaktık diye maganda mı olduk? 2. Yerleşim bölgesinde çevrecilerin onca itirazına aldırmadan su kaynakları üstüne ve Uludağ’ın tescilli kayak kros pisti üstüne dizi dizi gıcır otelleri kondurmadınız mı? Otelinizin boku püsürü o derelerle Bursa’ya kadar akmıyor mu? Kalkmış kayakçıların tehdit altında olduğundan bahsediyorsunuz; daha düne kadar o demir direklere kıytırık bir sünger bile sarmayı ağır masraf saydığınız için onlarca kayakçı yaralanmadı mı? Neden sonra genç bir sporcunun ağır yaralanması ile ayyuka çıkan tepkiler neticesinde direkleri mecburen sarmadınız mı?
         Bursa’nın simgesi olan Uludağ, denetimsizlik nedeniyle kayak merkezi olma özelliğini kaybetme tehlikesi ile karşı karşıya imiş. Hadi oradan be!
           Parası olanlar söylüyor; Avusturya, Alpler, Avrupa falan bile sizden daha ucuzmuş; rotayı çevirmişler oraya bak, kollayın valla…
           Kamuoyunu bu palavralarla kandırmayı da bırakın artık; hışırlığın âlemi yok!
           Karların üstünde memleketin tadını çıkaran günübirlikçilere bakın da her şeyin para olmadığı hatırlayın…


BURSA DA MEYDAN    07 Şubat 2014