25 Mar 2014

ÖTEKİ MEHMET AKİF


                               Öteki Mehmet Akif

            Belli bir kesim onu hep “sofu şair” imgesiyle milletin beynine hapsetmek hevesinde oldu. Zahittir, değildir; o ayrı konu… Ama İstiklal Marşı şairi Mehmet Akif Ersoy delikanlı adamdı. Ömrü boyunca ilkeleri, değerleri uğruna namusuyla şerefiyle yaşadı.  Mehmet Akif hırsızların, namussuzların, uğursuzların, ikiyüzlülerin ve alçakların işine hiç ama hiç gelmeyecek türden bir adamdı. Güce boyun eğmedi.  

              
             Mehmet Akif, baba tarafından Arnavut anne tarafından Özbek idi. Veterinerlik eğitimi almıştı. Gençliğinde çok içki içti. Neyzen Tevfik ile yakın arkadaşlığını uzun yıllar sürdürdü.  Sporu severdi; yağlı güreş yaptı.
            Siyasi olarak muhalif görüşlere sahipti. Batılılığa karşı çıkmayan geleneği savunurdu. Çok eşliliğe karşı idi. Kızların eğitimini isterdi. Kızı Suat’a Nazım Hikmet’in Annesi Celile hanımdan resim dersleri aldırmıştı.
            Bugün bazılarının yere göğe koyamadığı II. Abdülhamid’e karşıydı. Yine aynı kesimin nefret ettiği bir İttihatçı idi. 1. Dünya savaşı sırasında Teşkilat-ı Mahsusa görevlisi olarak Arabistan’da Lübnan’da görev yaptı.
            İstanbul’daki şeyhülislam milli mücadeleye katılanlar için ölüm fetvası çıkardığında dayanışma için Ankara’ya gitti. Anadolu’yu dolaşıp milli mücadele için destek istedi.(*)
                                                           ****
            Mehmet Akif İstiklal Marşını 10 günde yazdı. Türk Ordusuna ithaf etti. Yarışmaya katılan 724 başvuru arasında birinci oldu. Üstünde giyecek paltosu olmamasına rağmen, para ödülünü istemedi.
            İstiklal Marşı 12 Mart 1921’de kabul edildi. (*)
                                                           ****
            Aslında milli mücadele öncesi Mısır’a gitme düşüncesinde idi. Hamisi olan Abbas Halim Paşa ile birkaç kez kısa sürelerle Mısır’a gitti. Son gidişi 1925’te oldu. En uzun süre bu gidişte kaldı. Atatürk karşıtları, “Mehmet Akif, şapka devrimine karşı çıktı; onun için Mısır’a gitti” diye propaganda yaptılar. Oysa bu yalandı! Buraya gelene kadar, saltanat lağvedilmiş, cumhuriyet ilan edilmiş ve halife kovulmuştu. Mehmet Akif bunlara ses çıkarmamış da şapkaya mı tepki göstermişti?  Mısır’a gidişi tamamen Abbas Halim Paşa ile bağlantılıydı. Orada Kuran çevirisi ile uğraşmış; üniversitede Türk dili ve edebiyatı dersleri vermişti.
            1936 da yurda döndüğünde ağır siroz hastasıydı. Aynı yılın 27 Aralığında vefat etti. (*)
                                                           ****
            Günümüzde Mehmet Akif Ersoy’un ailesinden hala sıkı muhalifler çıkıyor. Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Başkanı Aydemir Güler, Mehmet Akif Ersoy'un torunudur. Partinin sloganı ise malum: Boyun Eğme!  
          
                                     (*) Siz Kimi Kandırıyorsunuz / Soner Yalçın / Doğan Kitap, 36-39
 
                                         27 Mart 2014

19 Mar 2014

"HERŞEY YALAN GÖKHAN GERÇEK"


                                Her şey yalan mı?

             Arabesk müzik zirvede iken bayağı bir meşhurdu; “her şey yalan gerçek sensin” şarkısı, hatırlayanlar olacaktır.
            Saadet Partisi Osmangazi Belediye Başkan adayı Gökhan Gerçek, seçim kampanyası sloganını buradan esinlenerek oluşturmuş: “Herşey yalan Gökhan Gerçek”.     Kafiye cuk oturmuş, insanı gülümseten bir slogan olmuş, ilk bakışta…
            Ama… 
            Keşke kafiye uyuverince her şey yoluna giriverse, su yatağında aksa, hayat bayram olurken, kızılcıklar olsa da selelere dolsaydı...
            Ama olmuyor işte!
           ****
           Önce, bu seçim afişinde olduğu gibi her şey” birleşik değil, ayrı yazılır. Umarız güzel Türkçemize karşı sorumlu davranıp, bu yanlışı düzeltirler.
           Öte yandan, sırf kafiye tutsun diye, genel siyasi gündem sanki hepten yalan oluvermiş. Mesela,
           17 Aralık yolsuzluk operasyonu ne oldu? Cevap, “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
           Peki, ayakkabı kutusundaki 4,5 milyon dolar? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Bakan oğlunun evinde çıktığı söylenen 7 adet şifreli kasa, para sayma makineleri falan? Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Bakanın kolundaki 700 bin liralık saat? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Reza’nın uçağıyla umre ziyareti caiz midir? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Bir milyon dolar nasıl sıfırlanır? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Adı ne bu rezaletin, 17 Aralık operasyonu mu, 17 Aralık darbesi mi? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Paralel yapı, Haşhaşiler, ablalar, ağabeyler kim bunlar kim, kim? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Ergenekon fasa fiso mu imiş? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Polisin attığı gaz fişeğiyle başından vurularak yaşamını yitiren 15 yaşındaki Berkin Elvan terörist mi imiş? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”
            Seçimlerden önce Suriye ile bir savaş çıkar mı? “Herşey yalan Gökhan Gerçek”.
                                                         ****
            Yalan dünya da durum böyle iken böyle…
            Keşke ama keşke, bütün derdimiz “her şey’i” ayrı yazmak olsaydı da… Şu sevimli seçim sloganı kafiye mağduru olmasaydı.

                                                21 Mart 2014
 

13 Mar 2014

BURSA'NIN MARKA DEĞERİ


                       Beton Gibi Marka Değeri

            Ticari ağızla konuşmayı marifet sayanlar “marka değeri” dedikleri bir ölçütle her şeye değer biçtiklerini düşünürler. Canlı, cansız fark etmez. Onların piyasa diliyle, Hülya Avşar’ın da, Altıparmak Caddesi’nin de bir marka değeri vardır.
            “Bursa marka şehir olma yolunda” diye,  milleti sevindirik olmaya davet ederler.
            Ama nedense, “Ya kardeşim bunlar ne biçim ağızlar, marka dediğin bildiğimiz malın, metanın alâmetifarikası değil midir” demek, kimsenin aklına gelmez!
            Uludağ gazozu, Özdilek havlu, Kafkas kestane şekeri, İskender kebabı falan bir markaya tekabül eder. Bu malların bir marka değerleri de vardır, herhalde…
            Ama mesela Hülya Avşar hanımefendi mal mı ki, marka değeri olsun?
            Ya da Bursa satılık mı ki marka değeri olsun?
                                                  ****
            Şehirlerin tarihi mirası, sosyal gelenekleri, tarımsal üretimi, el sanatları, sanayi üretimi, şehir planı, mimarisi ve coğrafi özellikleri bir bütün olarak o şehrin karakterini oluşturur. Bursa’nın özgün karakterli bir şehir olması niye hoşumuza gitmesin?
            Hadi, Cumhuriyet, Altıparmak ve Atatürk caddesindeki, kapalı çarşıdaki yapıların “cephe iyileştirmesi” ile makyajlanması güzel, diyelim. Tarihi han, hamam, tekkeler de gıpgıcır oldu. Sahibinden sıfır konutların, havuzlu sitelerin, apartman villaların pıtrak gibi yerden bitivermesi de adına güzel diyorsanız, güzel! Tamam da, yeşil Bursa nerde?
Bursa Teleferik'ten Görünüm
      Bursa’nın merkez ilçelerinde marka şehir olmak için gösterilen tüm çabanın başı beton sonu beton, başka bir şey yok! Yeni yerleşime açılan alanlarda bir avuç spor-oyun sahası bırakılıyor, onlarında tabanı sentetik malzeme kaplı… Marka şehir için bu yetmiyor. Kutsal hizmet havasında en verimli tarım alanlarına organize sanayi bölgeleri kuruluyor.    
           Marka diye yırtınanların derdinin başka olduğu en başından belli zaten… Çünkü bu güzel şehrin bir sıfatı var zaten: “Yeşil Bursa”.
            Marka şehir olma yolunda her geçen gün betonlaşan Bursa’yı bir tepeden seyrederken sakın “ah yeşil Bursa” şarkısını dinlemeyin, vallahi diyorum; yaşarır gözleriniz…

             Gök mavi desem; coşar deniz duyarsa
            Renklerle konuşulur, mevsim baharsa
            Çiçek bahara nasıl yakışıyorsa;
            Yeşil de sana Bursa, ah Bursa!

            Gök mavi değil desem; ağlar duyarsa
            Rengarenk kuşak çizer, güneş doğarsa
            Güneş, gündüze nasıl yakışıyorsa;
            Yeşil de sana Bursa. Ah yeşil Bursa!

            Dallar gelinlik giyer, karlar yağarsa
            Isıtır gönlü kızıl, ufuk yanarsa
            Gurup, akşama nasıl yakışıyorsa;
            Yeşil de sana Bursa, ah yeşil Bursa.
         

(Kürdilihicazkar eser: Güfte Hüsamettin Olgun / beste Erdinç Çelikkol)
 
                                             BURSA DA MEYDAN 14 Mart 2014

4 Mar 2014

BURSA, ÇINARLARIYLA VAR


                      Balibey Çınarı’nın Dibini Oydular

            Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bursa da Zaman” şiirini hatırlayacaksınız; uzun şiirin ilk dizeleri şöyledir:
               Bursa’da bir eski cami avlusu,
               Küçük şadırvanda şakırdayan su;
               Orhan zamanından kalma bir duvar...
               Onunla bir yaşta ihtiyar çınar
               Eliyor dört yana sakin bir günü.
               Bir rüyadan arta kalmanın hüznü
               İçinde gülüyor bana derinden.
               Yüzlerce çeşmenin serinliğinden
               Ovanın yeşili göğün mavisi
               Ve mimarîlerin en ilâhisi.
                               ****      
               Bu şiirin yazılı olduğu bir levha daha önce Balibey Han önünde idi. Sonra nedense kaldırıldı.
               Aslında şu günlerde, o şiirin orada olmaması isabetli olmuş doğrusu… Öyle ya, Orhan Gazi zamanından kalma duvarlara şimdi yürüyen merdivenler inşa edilirken, o alandaki tek anıt çınarın köklerinin iş makinesi ile koparılıp dibine beton dökülmesi ile uyuşmazdı, o şiir…
                                ****
             Bursa, tarihiyle olduğu kadar, çınarlarıyla da tanınan bir şehirdir. 
            Osmanlının kuruluşunun Osmangazi’nin rüyasında gördüğü bir çınar ile müjdelendiği rivayet edilir. Bugün Hisar içinde yaşamını sürdüren Kavaklı Çınarı’nı, Bursa’nın fethi sonrası Geyikli Baba’nın diktiğine inanılır. Halkalı, Dudaklı, Kiremitçi Çınarı ve Orhan Camii avlusundaki çınarın Osmanlı ile yaşıt oldukları hesaplanır.
            Uludağ yolunda, İnkaya köyündeki çınar, Bursa’nın en ünlü ağacıdır. 600 küsur yaşındadır. Gerçekte, neredeyse Bursa’nın her köyünde bir ulu çınar yer alır. Köyler sanki bu çınarların etrafında kurulmuş gibidir. İnsanların sosyal yaşamı bu çınarların şahitliğinde sürer. Bursalılar için çınar, geçmişle bağ kurmalarını sağlayan bir kutsal ağaçtır.
            Vedat Nedim Tör 1948 yılında bir yazısında; “Bursa’nın Yeşil Türbe’si, Muradiye’si, Ulucami’si, Koza Han’ı kadar çınarları da birer güzel anıttır. Çınarsız bir Bursa, Yeşil Türbe’siz bir Bursa kadar ulûhiyetini kaybeder” der. 
                                ****             
        Anıt ağaç, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu'nun 05.11.1999 tarih ve 666 numaralı kararına göre Tabiat yapısı, ölçüleri ve diğer özellikleri bakımından anıtsal nitelikler kazanmış ağaçlar" olarak tanımlanır. Bir ağacın “anıt” sayılabilmesi için, doğal ortamda yaşayabilmesi, görsel güzellik taşıması ve kuşaklar arasında bir bağ
sağlayacak kadar uzun bir ömre sahip olması gerekiyor. 
            Bursa’da, yaşları 150-850 arasında değişen, çoğu çınar toplam 887 tescilli anıt ağaç mevcuttur.
            İşte Balibey yanında inşa edilen yürüyen merdiven inşaatında kökleri koparılan ve dibine beton dökülen çınar, bu anıt ağaçlardan biridir. Ancak ne üstündeki “doğal anıttır” kimliği ne kutsiyeti, ne şu ne bu Balibey Çınarı’nı koruyamamıştır.
            AVM merdiveni inşaatı, çınarın da, tarihin de canına beton tıkamıştır.
 
 
 
          BURSA DA MEYDAN 06 Mart 2014