EL ETEK ÖPME KÜLTÜRÜ
Üniversitelerde “sosyal davranış protokolü” adıyla okutulan bir ders vardır. Günlük yaşam içindeki sivil ve resmi ilişkiler hakkında bilgi verilir. Eski deyimle adabı muaşereti anlatır. Bu derste “el öpmeyle” ilgili şöyle deniyor: “Ülkemizde el öpme, küçüğün büyüğe saygı sunumudur. Ancak resmi ilişkilerde el öpmek doğru değildir.
Kral Fahd’ın yerine tahta çıkan Suudi kralı Abdullah’ın ilk fetvası, “el öpme” üzerineydi. Kral sadece anne ve babaların elinin öpülebileceğini ilan ediyordu.
Tuttuğunu öpmesiyle tanınan eski bakanlardan Hasan Cemal Güzel, internet sitesindeki yazısında “el öpmenin Türk gelenek ve görenekleriyle asla uyuşmadığını” ifade ediyor.
Eski TFF başkanlarından işadamı Abdullah Kiğılı,” ben sadece kendi babamın elini öperim” derken; Levent Bıçakçı ” Ben, hem fiziksel hem menfaat anlamında öpüşmede yetersiz kaldım.” Diyor.
El öpme âdeti toplumumuzda yaygındır. Bayramlarda ve diğer özel günlerde bir saygı ifadesi olarak büyüklerin eli öpülür. Ancak “uygunsuz el öpme biçimleri” yağcılık, çıkarcılık addedilir. Bu anlamda Türkçe deki “el-etek öpme” deyimi başkasının hâkimiyetine kayıtsız şartsız bağlanmak anlamına gelir. Doğal olarak bağımsızlığına düşkün bir toplum el-etek öpmeyi soylu bir davranış olarak algılamaz.
Öte yandan, ne yapalım ki; öpmek fiilinin hem sevgi hem küfür olarak kullanıldığı bir dilin yurttaşlarıyız. Galiba bu öpmek meselesinde ince bir bıçak sırtında yürümeye mahkûmuz.
TFF başkanı Ulusoy, kendi ifadesiyle Türkiye’nin ihracını önlemek için FIFA başkanının elini öpmüş.
Bu olay üzerine başlayan tartışma şu ikilemde sürüyor: Bu nedir, vatan için her şeyi göze almak mı, yoksa yerinden sallanan koltuğu koruma atraksiyonu mu?
Basında işlendiği biçimiyle; FIFA başkanı Sepp Blatter’in elini öptükten sonra kalbinin üzerine bastıran TFF başkanı şöyle demiş, “bizde büyüklerin eli öpülür. Ben de seni baba sayıyorum. Sen istersen İsviçre’de dizinin dibinde oturayım, istersen de İstanbul’da yaşayayım.” (Bizim gibi gidecek başka vatan bilmeyenlerin çok garipsedikleri bir öneri) Bu alışılmadık davranış ve konuşmalar karşısında İsviçreli baba, herhalde küçük dilini yutmuş olmalı. Söylentiye göre çok duygulanmış ve “bunların cezasını indirin”, buyurmuş.
Fakat başkan Ulusoy, Türkiye’ye dönüp de el öpme eylemi ortaya çıkınca şöyle deyiverdi: “vatan için gerekirse el de öperim, etek de” Zürich’deki baba, kendisine gösterilen sevgi gösterisinin bir aldatmaca olduğunu anladığında ne düşündü acaba?
Peki, biz bu gıllıgışlı işten ne anladık?
Kendisi için mübarek olan eli öperek Türkiye’nin 2008 Avrupa kupasından ihracını önlediğini iddia eden başkan, Türk futbolunu yüceltmemiştir.
Koca bir imparatorluğun küllerinden doğan Türkiye Cumhuriyeti, bir anlamda el etek öpme kültürüne karşı çıkan değerler üzerine kurulmuştur. Kulluktan yurttaşlığa geçişin büyük önderi Mustafa Kemal ne demişti: “Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zaman da ahlaklısını severim.” Bugün spor salonlarını en görünen yerlerinde asılı duran bu sözü söylediğinde yoksul, yoksun fakat onurlu bir ulusa seslendiğini muhakkak biliyordu.
17.02.2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder