Yaprak ama eskiden Bahattin’di!
“Spor kültürü” dünya da giderek artan ağırlığıyla dikkat çekmektedir. Her ulusun kendi tarihsel dokusu ile sporun evrensel değerlerinin harmanlandığı bir kültürdür, bu. Örneğin bir maçın sonucunu kutlamak için birlikte şarkılar söylemek böyledir; ya da Irak’ın Suriye’yi 3-2 yenmesine sevinenlerin yaptığı gibi Türkmen TV’yi kurşunlamak yine spor kültürünün seviyesiyle ilgili bir şeydir.
Toplumsal yaşamın bu önemli oluşumu gelenek ve göreneklerden, tarihsel gelişimden, politikalardan, spor adamlarının ve aydınların gördüğü itibardan beslenir. Kültür öyle birden oluşan bitki türü bir şey değildir. Mahalledeki çocukların gazozuna yaptıkları maçtan, oynadıkları çelik-çomaktan, okullar arası bir voleybol turnuvasından; milli takımın Dünya üçüncüsü olduğu maça kadar hepsi toplumsal hafızamız içinde yoğrularak spor kültürümüzü şekillendirir. Bu anlamda spor adamları ve aydınların sorumlulukları büyüktür.
Spor kültürü açısından büyük sıkıntılarımız vardır. Doping belasıyla, şiddet olaylarıyla, yetersiz alt yapımızla, spor adamlarımızın maddi hırslarıyla, Avrupa’da okudukları ve birkaç dil bildikleri söylenen ama holiganizmin ötesine geçemeyen medyatik spor yazarlarıyla işimizin pek de kolay olmadığı ortadadır.
Örneğin Beyaz hoca adıyla maruf Prof. Dr. Zekeriya Beyaz bile spor kültürümüze “katkı” koyabilmektedir. Hoca ilahiyatçı olmasına karşın İstanbul’da Corner Club isimli lüks bir spor merkezinde kitaplarını imzalıyor. Herhalde post modern bir pazarlama tekniği! Spor tesisinin uyanık girişimcisi daha çok dikkat çekeceğini düşünmüş olmalı. Hocanın popülaritesi binbeşyüz! Kameraları görüp de söz söylememesi mümkün mü? Nasıl coşkun, nasıl inançlı bir ses, sanırsınız pehlivan Golyat gubuzlanıyor. Öyle muhteşem bir vücut dili kullanıyor. Vücut demişken; hocanın 1.62 boyunda 99.2 kg. ağırlığında bir fani olduğunu da hatırlatalım.
Spor salonundaki “şık spor giysili vatandaşlarımız”, nedense hocayla göz teması kurmaktan kaçınıyorlar. Sanki biraz da tırsmış gibiler. Hocanın hutbesi, çoluğunun çocuğunun rızkından kesip de parayı sporda mıporda yiyenlerle, evini barkını ihmal edenlerle, şehir şehir maç peşinde dolaşanlarla ilgili. Bir iyice giydiriyor bu kendini kaybedip de futbolun sihrine kapılan avare takımına. Neden sonra biraz fazla açıldığını fark ederek ses tonunu düşürüyor. “Benim sözünü ettiğim kişiler sizin gibi aklı başında, sağlık için spor yapanlar değil tabi ki “ diye gönül alıyor.
Kendisinin de artık spor başlayacağını söyleyen Beyaz hoca, ne yazık ki getirilen battal beden eşofmanın içine sığamıyor. Ama topluma görsel olarak da mesaj verme gereksinimi duyuyor ki boynunda kravatı, önü ilikli ceketi ile aletlere oturup resim çektiriyor. Aşk olsun yani!
Değer yargılarımızın her alanda alt-üst olduğu bir dönemden geçiyoruz. Belki de çağın gereği bu. Yüz naklinin yapıldığı bir yüzyılda yaşıyoruz. Yüzü değişmemiş insanlar bile aynada kendini tanıyamıyor. Televizyonlardaki yarışma programlarını izlediğimizde bazen dehşete düşmüyor muyuz; biz bu toplumda mı yaşıyoruz diye?
“Benimle dans eder misin” yarışma programında kendisini “Yaprak” diye tanıtan cicili bicili bir yarışmacının adının Bahattin olduğu ortaya çıkıyor! Jüridekiler şaşkın; adını soruyorlar yeniden, o da cevaplıyor: “Yaprak ama eskiden Bahattin’di.” Hemen ardından ekliyor: “Güzel dönmüşüm değil mi?” Bilmiyoruz Beyaz hoca bu konuda ne buyururdu, acaba?
04.12.2005
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder