FUTBOL SADECE SPOR DEĞİLDİR
Herkesin sırrına erdiği tek gerçek futbol mu?
Futbolun sadece bir oyun olmadığı, bir spor olmadığı ortadadır. Futbol, sanıldığı gibi sıradan bir vakit geçirme uğraşı değil, ciddi bir iştir. Çünkü futbol asla sadece bir spor değil; muhtemelen spordan çok fazla bir şeydir.
Öyle olmasa günlük gazetelerde futbola ayrılan yerin ekonomi sayfalarından çok olmaması gerekirdi.
Öyle olmasa en ciddi paşaların, devlet adamlarının ve işadamlarının futbolla ilgili demeç verme istekleri olmazdı. Bu muhterem zevatın “televizyonlarda futbol yorumu yapacağım” diye çabalamalarının bir anlamı olmalıdır.
Öyle olmasa asıl mesleği ekonomi ya da şu-bu profesörü olan, sanat tarihçisi, hekim, kabzımal, avukat, sinema-tiyatro oyuncusu ya da eski futbolcu, eski hakem olan yorumcuları ağzımız bir karış açık dinlemezdik.
Enteresandır; futbol doğrudan futboldan bahsedilerek de anlatılan bir şey değildir. Örneğin şu tip konuşmaları futbol programlarında duymuşuzdur: Asabi yorumcu haykırır: “Sen var ya sen, bu düşüncene göre anarşist sayılırsın, anarşist!” Muhatabı olan diğer yorumcu, hafifçe dikilerek cevaplar: “Evet, ben soylu 68 kuşağından sayılırım, senin gibi embesil kuşaktan değilim”
****
Her şeyin üstünde bir şey mi, bu sihirli oyun?
Spor kulüpleri yasalar önünde ayrıcalıklı değildir. Yasalar ülkede yaşayan herkesi gibi çoğu şirket olan bu kulüpleri de bağlar. Ama öyle mi acaba?
Gazeteci Doğan Heper’in (*) yazdığına göre 2002–2003 döneminde vergi kaçırdıkları gerekçesiyle üç büyükler olarak bilinen futbol kulüplerine 12,1 trilyon vergi cezası kesilmiş. Ancak aynı kulüplerin 2003 yılından bugüne kadar denetlenmediği ortaya çıkmış. Özhan Canaydın başkanlığında bir grup kulüp yöneticisi Maliye müsteşarı Hasan Basri Aktan’la görüşme talep etmiş. Müsteşarın başkanlığında bir toplantı düzenlenmiş.
Gazeteci Heper’in belirttiğine göre, kulüplerin talebi oldukça cüretkâr! Kulüpler kendilerinin geçmiş yıllara dönük olarak incelenmemesini istemişler. Konu, “isteyenin bir yüzü kara” yakıştırmasını da aşan bir konu.
****
Otuz kişi için bir stadyum fazla değil mi, gerçekten?
Diğer taraftan stadyumların kulüplere “hediye edilme” süreci yine İstanbul’dan başlamıştır. Toplasanız 22 futbolcu, hadi teknik adamlarla beraber 30 kişi antrenman yapsın, iki haftada bir de maç yapsın diye kamu malı koskoca tesisler hediye ediliyor. Şehirlerde spor yapacak alan bulamayan binlerce gence karşın bütün bir tesisi toplam sayısı 30’u geçmeyen bir grup seçkin futbolcu vatandaşa tahsis etmenin mantığı nedir acaba? Üstelik artık her biri büyük şehirlerin merkezinde kalmış olan bu tesislerin, maç günleri yarattığı trafik keşmekeşi de cabası.
Yani halk kendi malını sadece tribünlerde biletli seyirci olarak mı kullanabilmeli? Bu tesislerin “halkın yararlanacağı sağlık için spor alanlarına” veya “kültür alanlarına” dönüştürülmesinin toplumsal yararlılık açısından çok daha verimli olacağından kuşku yoktur. Ama inanın birçok sporcunun ve spor adamının kendi aralarında seslendirdikleri bu talepler bazıları için kuşku vericidir.
Spor yorumu diye, zülfü yâre dokunmayan teranelerin inandırıcılığı giderek azalmaktadır. Çoğu zaman mızrak çuvala sığmamaktadır. Çünkü şehirde yaşama bilinci geliştikçe spor anlayışı da çeşitlenmekte ve gelişmektedir.
*Kaynak: Milliyet Gazetesi,16.03.2006
20.04.2006 / BURSANIN SESİ GAZETESİ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder