ÇİRKİN KRAL
Tenisi zenginler oynar sanılır. Bütünüyle doğru değil. Birkaç yıldır, torununu tenise getiren bir hanım tanırız. Çok varlıklı insanlar olmadıkları bellidir. Buna karşın dokuz on yaşlarındaki o şirin torun, tenisçilerin giydikleri markalardan giydirilir, markalı aksesuarları takar. Çok da yakışır, şirin kıza. Büyükanne antrenmanları baştan sona pür dikkat izler. Aralarda torununa muzdur, sudur gibi ikmaller yapar, cesaretlendirici sözler sarf eder. Yemeyip yedirilen giymeyip giydirilen torun da sanki bunun farkındadır. Göz kamaştırıcı bir neşe içinde sanki dünyanın bütün oyunlarını o antrenmanda oynuyormuş gibi coşkundur. Bunu izlediğinizde, içiniz ışır ama bir yandan da spor yapamayan çocuklar için hayıflanırsınız.
Spor yapan çocukların daha sağlıklı daha özgüvenli daha başarılı oldukları bilinir. Fiziksel olarak da “güzel bir endama” sahip olacakları beklenir. Sporla, özellikle basketbol oynamakla boyun uzayacağını falan bekleyenler de vardır ki; bu boştur. Gerçekte genetik mirasla yani soyumuzun elverdiği ölçüde kısa ya da uzun oluruz. Bilim böyle diyor. Ama spor yapmak her durumda fiziksel yapıyı daha güçlü kılar ve insan ruhunu güçlendirir.
Sözünü ettiğimiz bu hanımefendiyle bir gün yan yana oturduk. Ben kızımı, o torununu izliyordu. Bir gazete kâğıdına sarılmış simitlerden ikram etti sağ olsun. Bu sırada kırışmış gazete kâğıdındaki çarpıcı bir cümle battı gözümüze: “ bizim ırkımız güzel ırk değildir…” Alalallah! Hanımefendinin izniyle simitleri sabah aldığımız gazetelerin üzerine aktarıp, buruşuk gazeteyi merakla açtık.
Türkiye’nin en tanınmış plastik cerrahları oldukları ilan edilen baba ve oğul ile yapılmış bir gazete röportajı açıldı önümüze. (*) Plastik cerrahinin Hindistan da, uzak doğuda geliştiği bilinir. Bu ülkelerde ceza olarak verilen burun kulak v.b uzuvların kesilmesi ve dilencilik plastik cerrahiyi geliştirmiştir. Ülkemizde de Baba Atilla Oymak ve oğlu Osman Oymak belli ki mesleklerinde oldukça başarılı insanlar olarak öne çıkmışlar.
Baba Atilla Bey şöyle diyor: “ bizim ırkımızın burnu güzel değil, kıçı da yere yakındır. Katiyen uyum yoktur vücutta. Bizim ırkımız güzel ırk değildir. Senin üstün Ayşe Hanım altın Fatma hanımdır.” Oğul Osman Bey ekliyor: “Türk kızları Peru’ya, Meksika’ya, Bolivya’ya gitsin kendilerini iyi hissetmek için, onlar bizden çirkin.” Haydaaa!
Sahada koşturan çocuklara bakıyoruz hepsi dünya güzeli! Yanımızdaki anneanne, biraz Suna Pekuysal’ı andırıyor, öyle sevimli bir yaşlı insan. Yoksa bunlar başka bir “ırkın” ahfadı mı? Gazeteye dönüp bu lafları etme gereğini duyan baba ve oğul cerrahların resimlerine dikkatle bakıyoruz. Yani manavın evinde meyve yenmez derler ya öyle. Görüntülerini yorumlamak bize düşmez ama, Türkçe deki en uygun sıfatla gözümüze “meymenetsiz” görünüyorlar. Hakaret ettikleri Güney Amerikalı halkların dilinde buna ne denir bilmeyiz? Ama ulusal onuru yükselten Bolivya devlet başkanı Evo Morales ya da Uruguay’ın devrimci başkanı Chavez halklarına çirkin diyen bu baba oğlu duymasa iyi olur.
Ulusların bazı ortak fiziksel özellikleri olduğu doğrudur. Ancak güzellik ve çirkinlik izafi kavramlardır. Bunlar hâkim olan kültürlerin yarattıkları değerlerdir. Yani parası olanlar kuralı koyuyor. Diyelim sarı saç mavi göz, şu kilo bu boy gibi sıfatlarla model beliriyor. İkinci adımda ise, şöyle davranmalı böyle yaşamalı özentisiyle yaşam biçimi yani kafaların içi merkezi modele bağlanıyor. Sonra? Plastik cerrahlar bir yandan, kozmetik sanayi bir yandan, moda öte yandan tipler kaydırılıyor. “Onlar” gibi olmayı özendiren bir kültürel kuşatma altında toplumun yaşam biçimi kaydırılıyor. O, artık genetiğine ve kendine yabancı başka bir hayatın figüranı olma yoluna sokulmuştur. Adı, ulus olsa ne olur!
Neyse ki çocuklarını nazar deymesin diye “çirkin” diye seven bu ülke de; sevdiği “çirkinine” krallığı bile az gören bir halk kültürü vardır.
(* ) 4.12.2005 Milliyet /Aslı Çakır röportajı
14.03.2006
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder