28 Oca 2011

bilimin gazı

TÜRKİYENİN SPOR BİLİMLE,
YAZARIMIZ LATİF KALKANDERE’NİN ATEŞLE İMTİHANI...

Herhangi bir alanda olduğu gibi sporda da başarılı olmanın yolu planlama, çalışma, denetleme-değerlendirme ve sürekli yenilemeden geçmektedir. Bu çerçevede spor, birçok bilim dalıyla ilişkidir. Başta, tıbbi bilimler olmak üzere mühendislik, istatistik, sosyoloji hatta tarih gibi bilim dalları “spor bilim” kavramı içinde boy gösterir. Artık, spor istatistiklerine herkes aşinadır. Ekranlara anında yansıyan köşe vuruşu sayısı, faullerin sayısı, kaleye atılan şut sayısı ya da diyelim İsviçre’nin top kontrolü % 56, Türkiye’nin % 44 gibi değerleri biraz da spor bilim sayesinde, ahla vahla yorumlayabiliyoruz. Neyse, bu İsviçre bahsini açmayalım...
*****
Sporumuzdaki gelişememe sorununu yeterince bilimsel olmadığımıza bağlayanlar az değildir. Şimdi ülkemizde yayınlanan bilimsel makale sayısının düşüklüğünden ya da üniversitelerimizin dünyanın ilk 500 üniversitesi içine girememiş olmasından dem vuranlar olabilir. Hatta daha ileri gidenler “bizim bilimsel araştırmalarla, bilimle ilgimiz yoktur” ön yargısına saplanabilirler. Bunlar gerçekte safsatadan başka bir şey değildir. Bir kere bilimin temel çıkışı noktası olan “tecessüs” (merak) toplumumuzun karakteridir. En yakın örnek Latif beydir. Bursanın Sesi yazarlarından Latif Kalkandere geçen haftaki makalelerinden birinde, yaptığı kişisel bir deneyi okurlarıyla paylaştı. Banyoda gerçekleştirdiği deneyde çakmakla kendi gazını yakmış ve anladığımıza göre hafif hasar da görmüştü. Bir tür ateşle imtihan yani... Deneyin sonucunu köşesinde duyurdu: “insanın gazı gerçekten yanıcı, ancak denemek tehlikeli olabilir”!
*****
Spor bilim içinde spor psikolojisi, spor anatomisi, spor fizyolojisi, sporcu sağlığı, spor sosyolojisi, spor hukuku gibi birçok alt bilim dalı vardır ve yenileri de eklenmektedir. Üniversitelerin beden eğitimi bölümleri ve fizyoterapist yetiştiren fizik tedavi-rehabilitasyon yüksek okullarında bu dersler okutulmaktadır. Yüksek lisans, doktora programlarında artık daha sıklıkla sporla ilgili özel konular araştırma konusu yapılmaktadır. Özellikle son 15 yılda ülkemizde spor bilimle ilgili önemli bir birikim olmuştur. Örneğin, tıp fakülteleri içinde bir çok spor hekimliği kürsüsü kurulmuş, hukuk fakülteleri spor hukuku konusunda öğrenci yetiştirmeye başlamışlardır. Değişik branşlarda açılan antrenör kurslarında hatta TFF’nin açtığı ve Bursalı bir antrenörün birinci Fatih Terim’in 12. olarak tamamladığı teknik direktörlük kurslarında da spor bilimle ilgili birçok ders verilmektedir. Ama isterseniz Fatih Terim bahsini açmayalım.
*****
Teorik olarak iyi yetiştiklerine inandığımız bilim adamlarımız vardır. Dedikleri gibi un da, yağ da şeker de var. Peki, uygulama da spor bilimden yeterince yararlanabiliyor muyuz? Diyelim ki yararlanıyoruz. O zaman sporumuzun bu verimsizliği neden? Her soru yeni soruları ve “tehlikeli” tecessüsleri doğurabilir, diye korkuyor insan... TDK sözlüğüne baktığımızda tarihimiz boyunca sıkça kullandığımız tecessüs’ün iki anlamı olduğu görülecektir. Birincisi “merakını gidermeye çalışmadır”. Hani bilimsel merakın kaynağıdır, dediğimiz. Diğeri ise “belli etmeden, kendini ilgilendirmeyen şeyleri anlamaya çalışmadır” ki kanımızca bilimsel ürkekliğimizin kökeni bu tanımda gizlidir. Hani adamın başını ne gelirse meraktandır misali! “Demek tecessüs ha! Üstüne vazife mi lan senin, gel bakiim sen azıcık şöyle, merakını giderelim senin”dediklerini kim duymak ister ki, bilim adamları duysun?

03.12.2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder