4 Şub 2011

sporun kökeni

                                         DİN VE SPOR


               Bugünkü birçok spor dalının kökeni eski dinsel törenlere dayanır. Antik Ege uygarlığının tanrıları Zeus, Athena, Apollo gibi tanrı ve tanrıçalar adına yapılan spor karşılaşmaları "stadyum" denen alanlarda yapılırdı. Bu oyunlarda yarışanlara da "atlet" denirdi.
               Belki bazılarının ilgisini çekebilir; o çağda kadınların spor karşılaşmalarını izlemesi yasaktı. Kadın olarak stadyuma sadece Demeter rahibesi girebilirdi. Kadınlar ancak tanrıça Hera adına yapılan yarışlara katılabilir ve onları izleyebilirdi. Bu haremlik selamlık uygulamaya karşı gelen ve örneğin erkek yarışlarını izlerken yakalanan kadınların sonu kaçınılmaz ölümdü.
               Kayıtlara göre M.Ö 776’da başlayan antik olimpiyatların   sonuncusu bizim Antakya’da yapıldı.
               Hıristiyanlığın yayılması ve güçlenmesiyle beraber dünün mazlumlarının kan bitlenir ve papazlar bu oyunları  “kâfir törenleri diye lanetleyiverirler. Hemen akabinde, 393 yılında imparator Theodosius oyunları yasaklar. Ve yaklaşık bin beş yüz yıl boyunca esemesi bile okunmaz.
                Enteresandır; günümüz Yunanistan’ında bile daha geçen yıla kadar eski pagan tanrılara inanmak suç kabul ediliyordu. Bu yasak ancak 2007 de kaldırıldı da “Zeusgiller” rahat bir nefes alabildiler.

                                                    ******
               Bir başka enterasanlık ise: Modern olimpiyatların başlamasını sağlayan Baron Pierre de Coubertin'in hatırı sayılır muhafazakâr bir Hıristiyan olmasıdır. 
               O kadar ki, ilki 1896’da Atina da gerçekleştirilen modern oyunlarda kadınların yarışmasına izin verilmedi. Baron Coubertin kadınların olimpiyatlara katılmasına son nefesine kadar şiddetle karşı çıkmayı sürdürdüyse de nefesi yetmedi. Hemen bir sonraki Paris oyunlarında golf ve teniste kadınlar  yarışmalarda yer almayı başardılar. "Cadılar da" yerlerini bulduğuna göre herşey olması gerektiği gibi olmalıydı, artık... Öyle de oldu, zaten...
                                               
                                                   ******
                Gelelim semavi dinlerin spor söylencelerine...
               Bazı eski metinlerinin M.Ö. 13. yy dayandığı söylenen ve son metinleri M.Ö 2. yy ait olan Tevrat, tek tanrılı dinlerin ilk kutsal kitabıdır.
              Tevrat’ın spor açısından ilginç yanı güreş sporuna açıkça yer vermesidir.
               Eski Ahid Bap 32’de şunlar yazar: “…ve Yakup yalnız başına kaldı ve seher sökünceye kadar bir adam onunla güreşti. Ve onu yenemediğini görünce uyluğunun başına dokundu ve onunla güreşirken Yakup’un uyluk başı incindi. Ve dedi: Bırak gideyim çünkü vakit seher oluyor. Ve dedi beni mübarek kılmadıkça seni bırakmam. Ve ona dedi adın nedir? Ve o dedi: Yakup. Ve dedi artık sana Yakup değil İsrail denecek; çünkü Allah ve insanlarla uğraşıp yendin. Ve Yakup sorup dedi: Rica ederim adını bildir. Ve dedi adımı niçin sordun? Ve orada onu mübarek kıldı. Ve Yakup o yerin adını Renziel (Allahın yüzü) koydu. Çünkü Allahı yüz yüze gördüm ve canım sağ kaldı dedi. Ve Panuel’i geçtiği zaman güneş üzerine doğdu ve uyluğu üzerinde aksıyordu.."
                                                    *****
               Tevrat’taki bu bölümle ilgili birçok dinsel çıkarımın yapıldığına kuşku yok. Tabi, en başta da Tanrının güreşseverliği gelir. İnsanın söylemeye dili varmıyor ama ortada Yakup peygamber’e yönelik tanrısal bir faul de sözkonusudur, yani... “Spor sakatlığına” uğrayan peygamberin aksayarak yürümesi bu faulle ilgilidir.
               Fakat   bu Tevrat pasajının özellikle biz Türklerde, İranlılar da ve diğer müslüman toplumlar üzerinde yarattığı derin etki yadsınamayacak kadar belirgindir.
               Tevrattaki "Sabaha kadar güreş" motifinin Kırkpınar güreşleri efsanesiyle benzerliği apaçık ortadadır. 
               Bununla beraber dindar Müslümanların en çok ilgi gösterdikleri sporun güreş olmasının bir tesadüf olmadığı bellidir. Örneklerini hatırlayalım: 1999 yerel seçimlerinde Fazilet Partisinin Samandıra belediye başkanlığı adayları güreş müsabakaları sonucu belirlenmişti. Gazetelerin yazdığına göre üçer dakikadan iki devre halinde yapılan güreşte rakibi Ünsal Kıraç’ı 12-10 yenen Abdullah Bayram belediye başkanlığı adaylığını kazanmıştı. (*)
               Helal olsun Abdullah pehlivana! İnsanı gülümseten bir güzellik değil mi?
               görüldüğü gibi, sporun kökenindeki putperest ya da semavi dinlerin etkin varlığı yadsınamayacak kadar belirgindir.
                Ama ne olacak yani; nihayetinde insani olan hiçbir şey insana yabancı sayılmaz değil mi?


(*) Hürriyet 01.02.1999

14.02.2008 /  BURSA MEYDAN GAZETESİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder