4 Şub 2011

bursa ulucami

          ULUCAMİ ÜZERİNDEN SİYASET

          Şehirleri şehir yapan tarihi, özgün mekânlarıdır.
          Bursa bu açıdan zengin sayılır. Antik dönemlerden hatta daha öncesinden beri var olan, görmüş geçirmiş kadim şehirlerden sayılır.
          Yaşanılan yer insanları yansıtır. Geçmişin, tarihin bilinmesi insanların evlerine barklarına daha farklı şekilde bakmalarını, sahiplenmelerini sağlar.
          İnsanlar günlük hayatın hayhuyu içinde çoğu zaman yüzlerce kez önünden geçtikleri tarihi yapılara başlarını kaldırıp bakmazlar. Hadi bu bir tarafa; işleri güçleri eğitim öğretim olması gereken okullar kendi semtlerindeki tarihi oluşumlar hakkında bile öğrencilerini bilgilendirmezler. 
          İşte tam da bu noktada aşağıdaki örnekte olduğu gibi; devreye giren kimi çıkarcı fanatikler kendi kafalarındaki hikayeleri tarih diye millete yutturuverirler.          
         
          “Ulu Cami’yi Tamir Eden Gâvurlar” Hikâyesi ve Özel Kolej Öğrencileri
          Geçtiğimiz günlerde bir pazar sabahı Ulu Camii’nin bahçesinden geçerken bir öğrenci grubu ve öğretmenleri ile karşılaştık. Görünürde olağan dışı olan tek şey camiyi tanıtan kişinin çok yüksek volümlü olan sesiydi. Hazret, sanki otuz kişilik öğrenci grubuna değil de büyük bir kalabalığa hitap ediyor, gibiydi. Belki de ordan geçenlerde duysun istiyordu. Öyle de oldu; durduk, dinlemeye başladık.
          Öğretmen konumundaki kişi, ilkokul öğrencisi oldukları anlaşılan gruba ve gözucuyla kontrol altında tuttuğu bizlere pencereleri göstererek soruyordu:
          “Çocuklar bu pencerelerdeki demir parmaklıklar arasında bir fark görüyor musunuz?
          Birkaç ince çocuk sesi farkı gördüğünü belirtiyor. Ulucaminin kuzey kapısının hemen sağındaki pencerelere parmağını diken hoca coşuyor...
          “Evet, gördüğünüz gibi bunlar haç şeklinde! Peki, bunun nasıl olduğunu biliyor musunuz?
          Bilen yok tabi!
          Ve sabah mahmurluğu içindeki öğrenciler caminin subasmanı seviyesinden kendilerine hitap eden öğretmenden o hikâyeyi dinliyorlar:
          “Şimdi çocuklar, depremde Ulu Cami yıkılıp zarar gördüğünde devlet yapacak para bulamamış. O zaman Bursa da yaşayan Yahudiler ve Hıristiyanlar biz yardım edelim. Ama siz karışmayacaksınız. Biz ustalarımızı yollayıp tamir ettiririz, demişler. Dedikleri gibi de yapmışlar. Fakat sonradan müminler bir fark etmişler ki pencere demirleri haç biçiminde yapılmamış mı? İşte çocuklar gâvurlar böyledir. Yahudiler ve Hıristiyanlar adama bir çay ısmarlarlar ama adamdan üç çay parası alırlar. Bunlar böyledir. Bir iyilik yapar çok şey isterler.”
         
          Doğrusu bu ideolojikleştirilmiş hikâyenin ilkokul çocuklarına aktarılmasında ne yarar beklendiğini anlayabiliyoruz da; buna yol veren bir milli müfredat var mı bunu bilemiyoruz. Sorup öğrendiğimize göre, Ulu Cami bahçesinde rastladığımız bu grup Balıkesir’den gelen "özel" bir kolejin okul gezisi imiş. Kolejin adını söylemeyelim; ilgili merciler zaten cıcığına kadar biliyorlardır. Özelleşen eğitimin diğer bir yüzü de ne yazık ki böyle...

       
          O Halde, Bursa Ulu Camiyi Tanıyalım...
          Bursa’nın simgelerinden olan Ulu Camii’nin harcı; efsaneler, düşler ve gerçeklerle karılmıştır, denilebilir.
          Ulu Caminin temeli Yıldırım Bayezıd Han tarafından, Niğbolu savaşı kazanıldıktan sonra 1398’de attırılmıştı. Giriş kapısının üzerinde Osmanlıca kayıta göre inşaat, hicri 804’te yani 1402 tarihinde tamamlanmıştır. Caminin mimarı, kesin olarak bilinmemekle beraber, Ali Neccar olduğu sanılıyor. (***)
          Yıldırım’ın kendine has bir kişilik olduğunu tarih bize sufle etmektedir. Bektaşi olduğu da söylenen Bayezıt tek tanrılı üç dini birleştirmeyi düşlermiş. Onun için de çocuklarının adını Musa, İsa ve Mehmet yani Muhammet koymuştu, denir.
          Ulu Cami'nin henüz nedeni tam olarak bilinmeyen ilginç bir özelliği de kuzeye bakan kapısının sol üstündeki pencere kemerinde bulunan süslemeleridir. Bu pencerede muntazam kesilmiş biçimde haç, Davut yıldızı ve henüz neyi sembolize ettiği bilinmeyen üç tane şekil vardır.(**) Tarihin fısıltısı doğru ise o da hilal olmalıdır.
          Bu konuda bir başka görüş ise; caminin inşası sırasında nakit zorluğu çekilip yarım bırakılınca Hıristiyan ve Musevi cemaatler maddi katkıda bulunmuş, bunun üzerine Müslümanlar da şükranlarını belirtmek için David'in Yıldızı ve Haç işaretlerinin oyulduğu taşları caminin pencereleri üzerinde kullanmışlardır. (***)
          Camii, yapımından bir yıl sonra 1403 yılında Moğol Şeyhi Emir Bedrüddin tarafından yaktırılmıştır. Bu yetmemiş Karamanoğlu Mehmed Bey’in 1413 yılındaki Bursa kuşatması sırasında bir kez daha yaktırılmıştır. (*) Buraya bir şerh düşelim ve camiyi yakanların ne Yahudi ne de Hıristiyan olmadıklarını belirtelim. Moğollar ve Karamanoğullarının dinleri müslümanlıktı.
          Ulu Camii Türkiye'nin en büyük camisidir.
          Duvarlarının kalınlığı yer yer iki metreyi geçer. 3165 m² iç alanı yaklaşık 5000 kişi alır. Ulu Cami iç mekan olarak Türk camilerinin en büyüğüdür.(***) Sanıldığının tersine Süleymaniye’den de Sultanahmet’ten de büyüktür. Ayrıca bu muhteşem eser, dünyada İslam’ın en yüksek mertebeli beşinci yapısı olarak kabul edilir.
          Camii on iki büyük yığma ayak üzerinde yükselir. Çatısını yirmi kubbe örter. Ortadaki kubbe camla kaplıdır. Tam altındaki şadırvanın ise buruk bir öyküsü vardır. Rivayete göre caminin yeri istimlâk edilirken evini satmak istemeyen bir kadının evi zorla alınır. Gönül rızası olmadan alınan yerde namaz kılınamaz, diye düşünülür ve evin yerine denk gelen kısma on altı köşeli bir mermer şadırvan yapılır.
          Camii, 1889 yangınında büyük hasar görmüştür.
          Ulu Camii 1 Mart 1855 tarihli büyük Bursa depreminde zarar görmüştür.
          Balıkesir’den gelen kolej öğrencilerine yalan yanlış  anlatılan o öykü, bu olayla bağlantılıdır.
www.bursaulucamii.com adlı sitede yer alan söylenceye göre, depremde hasar gören camii için Hıristiyan ve Yahudi bankalardan borç istenir. Onlarda borç yerine hibe vereceklerini söylerler. Kabul edilir. Fakat sonradan "oyuna" geldiklerini anlayan devlet yöneticileri  haç şeklinde yapılan parmaklıkların hepsini söktürürler ancak bir tanesini bilerek bıraktırırlar.  Güya kalan haç biçimindeki parmaklık “en kötü günümüzde bile çıkarcılık yapmaktan çekinmeyenlerin olduğunun hatırlanması ” içinmiş. (**)
          Böyle ise bile dinin kini tasvip etmediği anımsanmalıdır.
         Tamir edilen diğer bölümlerin yıkılmaması ise faydacılığın, şark kurnazlığının bir başka görüntüsü olsa gerekir. İnsana gurur vermeyen bu öykü uzmanlarınca yeniden yazılmaya muhtaçtır.

          Kendisini esir eden Moğollarla işbirliğine girmektense intiharı seçen onurlu han Yıldırım’ın inşa ettirdiği Ulu Camii, tarihte birçok kez taciz edilmiş, felakete uğramış; şimdi de hikâyelerle dini ideolojilerce kindarlık vesilesi yapılmak istenmektedir.
          Şehrimizin bu muhteşem yapısına gerektiği gibi sahip çıkmak ilgililer kadar hepimizin boynunun borcu olmalıdır.         


(* ) www.bursa.gov.tr

 
17.04.2007 www.bursa.com

1 yorum:

  1. Teşekkürler Oğuz hocam. Tarihi bilmeyenlerin tarihe hizmet yerine ne kadar tahribat yaptıklarına güzel bir örnek vermişsin. Eline beynine sağlık. Tarihin içne gömülmüş Bursa, ne yazıkki bilgi kirliliği ile kültürel bakımından evrenselliği katlediliyor. Ulu cami mirası, tarihi ve dini gerçeklerin ışığında geleceğe taşınmalı. Biz Bursa olarak dünyada İslam’ın en yüksek mertebeli beşinci yapısı bu eserin farkında bile değiliz.

    YanıtlaSil